Nur Saygı
Şehir Foto Safari
"Geçmişin gerçek resmi hızla kayboluyor. Hayatın rutin akışı içinde koşuşturanlar için bunlar yitip
gidiyor. Yalnızca gezinen, ama bir düşünür-gezer olarak, bir görür-gezer olarak seyretmesini
bilenler yakalayabilir yitip gitmekte olan hayatın bu tasvirini”
Eserler başlarda bir düşünceden bağımsız gelişti. Öylesine çıkılan bir yürüyüşte rast gelinen
bir büronun camının önüne ters yerleştirilmiş kanepe ve yanına bırakılmış poşetler içindeki
molozlar zaten çekilmiş bir fotoğraf karesi gibiydi. Vitrin, cam, geçirgenlik, kırılganlık, ters
duruş, yaşanmışlık, tükeniş ve yeniden başlamak. Kareler kendiliklerinden zaten
dışarıdaydılar ve başkalarına ulaşmak için bir aracı bekliyorlardı. O koltukta oturmak, içerisi,
dışarısı, bir göz ve bir düşünce...
Bir sonraki sokaklarla buluşmada artık vitrinler, camlar, aynalar ve yansımalar vardı sadece.
Rastlantısal yansımalar detaylarla çeşitlendikçe heyecan verici hale geldiler. Böylece bir şehir
foto safarisi başlamış oldu. Tesadüfi karşılaşmalar; katman dokular, camlar, metaller,
kumaşlar, tüyler, ağaçlar, dallar, yapraklar, ipler, molozlar, atıklar birer kurgu halinde
kendilerini göstermeye başladılar.
Sürekli geçilen yerler farklı bir bakışla karşılaşınca, Herakleitos “Aynı nehirde iki kez
yıkanılmaz” diye fısıldadı. Bu da aslında doğal olmayan ancak insanların doğallaştırdığı
trajedileri ya da trajedi haline gelen doğallıklarıydı.
Tren raylarına giden yolun üzerindeki çöp konteyneri, arkasında inşaat alanını çevreleyen
metal paneller ve içerisindeki yaprakları dökülmüş ağaç. Bu kompozisyonu kesen ve
tamamlayan; konteynere yaslanmış kocaman cam. Kenarı kırık bu camla kuru dalların
benzerliği ışıkla birleşince doğrudan hikâyeye çeken bir girdap haline dönüştü. İlk göze
çarpan çöp tenekesinin içiydi. Çöple birlikle görünen siluetin görüntüsünün ışıkla birleşimi,
çok uğraşılsa bile kurgulanamayacak, beklenmedik bir hediyeydi. Bu görüntünün insana
kendisini çöp toplayıcısı, kedi, köpek gibi hissettirmesi Paul Auster’ın New York
Üçlemesi’ndeki çöpün yanında yaşayan kahramanını hatırlatıyordu.
Bu görüntüleri takip eden yolun sağında inşaatı henüz tamamlanmış dev bir bina blokunun
vitrinleri bir çalışma alanı olarak kendilerini sunuyorlardı. Yolun sonunda da terk edilmiş bir
yapının tümü örtüyle perdelenmişti. Hem içeriden, hem dışarıdan binayı inceleyenler,
şaşırtıcı detaylarla yollarından edilmektedir. Cama yansıyanlar, içeriden görünenlerin
oluşturduğu katmanlı ve zengin dokular, ışıkla birlikte değişen kumaşlar, camlar, boyalar,
kalaslar, eşyalar muhteşem efektler sundular.
Sokaklarda çekilen her bir kareye eklenen diğer kareler, insanı daha da bir göze
dönüştürmekteydi. Sonuçta her şey rastlantısaldı ve akılda kalanlar sadece ışık, mekan ve
andı.
Walter Benjamin: Estetize Edilmiş Yaşam sf.13